Şiirler (Seçki)

Çöl Değirmeni

Dipsiz vadilerde gezinir
Ölüm.
Güneş bir mızrak boyu saplanır
Çocuk yüreklere.

Uykuları ağartan kısraklar tepinir
Vadilerde.
Çeperlerinde düşlerin ölümler gezinir
Ant içilir her dem umuda
Ölüm siperlerinde

Ölüm kapanları kurulur
Masumiyet mabetlerinde
Sancılarla yoğrulan ağıtlar okunur
Yüzler sürülür
Metruk mezarlar üstüne

Ve husulen
Ecel ölüme eşlik etmez olur
Masumiyet katl olur
Ölümler hep önde gider yaşamdan
Yani zamandan, yani aşktan!

Çaresizce berkitilmiştir
Elemler ve kederler.
Düşler granit heykellere dönüşmüştür
Ölümcül bir uyku ile kirlenmiştir
Hem yaşam
Hem zaman

Oysa ki,
Zamanda bütünleşiktir varlığımız
Ruhlarımız tek bedene üflenmiştir
Bedenlerimiz tek ruhla dirimleşmiştir.
Ve bir yazılmıştır yazgılarımız

Ne ki dünya,
Çarpıtılmış suretler gizlemektedir eyninde
Kıyısına vurmuştur yaşamın ölümler
Ölümün ötesinde singindir yaşam
Yürek sancısı çeker ölümlüler
Ölüler geri çağırmaktadır ruhlarını dirim için
Ve yaşam dönüşmektedir
Bir çöl değirmenine!

Ölüm devşirilen cenklerde
Çocuk yüreklerdir hep
Cenk edenler
Ölümleri vahşete denk düşenler.

Artık,
Cesetleşmiştir zaman!
Çölleşmiştir mekan!
Ve aldanmıştır insan!

Muharrem KILIÇ


                       ~ 



USANÇ
Mezatlık bir dil dolanır ayaklara
Sürüngen hırslar sarar dört bir yanı
Ağıtlarla doludur kırık peymaneler
Yurt zindan, gönül mahpustur.

Habis bir salgın kötürümleştirir tenleri
Melhuz bir korku siner vahaya
Kahrına râm olarak sükûnetin
Seyir tepelerine urûc eder hüzün

Özkütlesi yitik bir dünyadır ikbali olan
Ve yaşam bir sağımlık süttür
Utkuyla saplanmıştır yüreklere büyülü zehrin okları
Tutsaktır gök denizinin yolları

Çarmıhla mücazât çığlık, usançla titreşir gecede
Serazat çırpınır matem delişmen yüreklerde
Müntekim bir kahır ile yüklüdür masumiyet
Kem söz ile mahvolur her dem ketumiyet.

Muharrem KILIÇ


                           ~ 


NİDÂ
Ey bozkırın tenine sürgün ateş!
Temenna eyle toprak aşkına
Yürek fışkını cemreler sarsın
Tüm bedenleri.

Kurşun saran sinelerimiz
Bir şafakla ağarsın
Leyl-i matem vuslata dönüşsün
Gökleri tartan bir kelebek
Sükûneti sükût ile bozsun
Bir aşk nidasıyla masumiyet
Yüreklerde mumyalansın

Gel ey gönül nağmesi
Kıyama dur ey!
Dağlara çekilen baharı
Çorak yanlarımıza çağır
Merhamet yurt kursun
Gönül ocaklarımıza

Muharrem KILIÇ -2001

                           ~ 



GÖLGELER

Yaşam, ölümün kefareti

Aşk yaşamın!

Sükûta müebbet bir yaşam çalınıyor ansızın

Kesafetle kefenlenmiş bir bedene.

Meş’um bir matem sinmiş gök yüreklere.

Kenti aşkla cerh eden

Ölümcül bir tutku

Şehvetle tutunuyor gri gölgelere. 

Hüzün,

Güneşi haykırıyor ölüm dehlizlerine.

Tütsülenmiş kısrak sütü zerk ediliyor ceninler

Çağın dölyatağında erginler domuruyor
Doğumla bir cenin cinnete dönüşüyor. 

Muharrem KILIÇ -2001


                           ~ 


SAYILTI
Aczin rağmına mütecaviz duygular!
Fakrın rağmına müstağni duyuşlar!
Bilin ki,
Zaman,
Çöl mabedinde kötürümleşen bir arzu.
Mekan,
Aşktan münezzeh bir yürek avutucusu
Yol,
Engerek pususu.
Menzil,
Yaklaştıkça uzaklaşan
Belirdikçe bulanıklaşan
Bir sayıltı coşkusu!
Muharrem KILIÇ -2001




                       ~ 


SÜKÛTUN DİLİ

Ey Sâmit!
İşit sözümü!
Zira zaman gündönümü.

Çağ bir çağlayan
Üstüne ağıtlar yakılan
Haykırarak hüznünü sağaltan
Somurtkan veçhini vecd ile kışkırtan

Aşk, keder sarhoşluğu ile rapt olmuş gönül diline
Paslı bir kargı saplanmış zamanın kısrak tenine

Ey Sâmit!
Cennet sürgünü rüyalar,
Dişlilerde gevilen hülyalar,
Sahte uçuk sevdalar,
Senin neyine!

Muharrem KILIÇ -2001



                       ~ 



KASEM
Kasem olsun!
Gün doğumunda yeşeren aşk bestesine
Ufkumuzda yükselen gök kafesine
Ve çiğ tanesine

Tekmili üstüne kasem olsun!
Bütün sözlerin bidayeti bu olsa gerek!

Yükü kahramanlık olan atlar dizginlenmekte
Yaşam kem sözlerle sönümlenmekte
Dile gem vurulmakta,
Aşka sitem!

Aşkın gül benzinde seyredildi matem
Düşler düşman yurdunda duruldu
Evler virane diyarlarda kuruldu

Dört mevsimi harmanlayan bir cemre düştü
Atalar yurduna.
Gözyaşı ile arındı buruk sineler
Söz kahırla yüklendi onca tasayı

Sevinç çığlıkları gökleri somurmakta
Kılıçlar kınından sıyrılmakta
Denâet, bir erdem gibi sunulmakta
Gök çatlamakta
Yerküre yarılmakta…

Muharrem KILIÇ - 1993


                        ~ 

KIZIL ÖLÜM

Dağlar damar damar yürek kabartmakta
Hangi yöne baksam ufuklar kararmakta.

Şahbaz civanmertler düşler ülkesinde arınmakta
Yeryüzü melekleri metanet aşılamakta.

Zamane hevesler, yalan ölümler kusmakta
Çalkalanmakta mavi güneş delinmiş zırhlarda.

Yaman çelişkiler kent duvarlarında parçalanmakta
Söz, remz edilince manasını bulmakta.

Harabat tekkesinde dillerimiz çoğalmakta
Peri masallarında yaban sevgiler kutsanmakta.

Serazat şiirler şecaatle bestelenmekte
Bir kızıl ölüm, aşkı diriltmekte.



Muharrem KILIÇ-1999



                        ~ 

ÖLÜM
Ölüm,
bir çağlayan,
şehvetle ölümlüler üstüne ağan,
Ölüm,
ruha giydirilen bir libas
ölümle çoğalan bir yas
Ölüm,
hem bir kunut yaşama
hem bir kunut yaşamdan
Ölüm,
mütemadi bir dirim
mütenahi bir yaşam


Muharrem KILIÇ-1996 


                        ~ 



DÖNGÜ

Doğum,
Öze ulaştıran Tanrısal elin
Yüreklerde gezinmesi
Varoluşun sırrına bir nabızla erilmesi

Yaşam,
Aşk ile bedenlenmek
Varoluşun kaygısını beslemek
Ölümün izini sürmek
Sonsuzun gizine ermek.

Ölüm,
Nihayette bidayete
Firakta vuslata ermek.

Ve Dirim,
Ellerin baharla yunması
Ruhun dinginlikle soluklanması

Muharrem KILIÇ - 1999 

                        ~ 



KENTİN DİLİ
Kent ürkekti
Sinmişti kuytuya
Gece pusudaydı
Ve gökyüzü renginde
Bir can dolaşmaktaydı
Ölüm sessizliğindeki bulvarlarda

Kentin dudağında iniltiler
Kuytu yerlerde çınlamakta

Kent ağdı üstüne masumiyetin
Ve savruldu düşler kaldırımlara

Yaşam cinnete tutkun
Kent yaşama

Ölüm kente tutsak
Kent ölüme


Muharrem KILIÇ - 1999



Bu blogdaki popüler yayınlar

Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi