Kayıtlar

Mart, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sistem Reformu: Bürokratik rasyonalite ve kamu bürokrasisi

Resim
Sert kuvvetler ayrılığı ilkesi temelinde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, fonksiyonel anlamda yasama ve yürütme erklerinin her birinin  güçlendirilmiş etkinliğini ve otonomisini  öngörmektedir. Öngörülen bu sistemsel reform, devletin merkezî yönetime bağlı kamu bürokrasisinin  misyon ve işlevselliği  üzerinden yeniden yapılanmasını beraberinde getirecektir. Referanduma konu olan hükûmet sistemi modeli ile yeniden şekillenecek olan kamu yönetimi, hem zihniyet hem de yönetsel pratik açısından kaçınılmaz biçimde dönüşüme uğrayacaktır. Cari olan kamu yönetimi örgütlenmemiz ve geleneğimizde hükûmet etme mevkiinde bulunan ve/ya yürütme sorumluluğuna sahip olan  seçilmişler (siyasi aktörler)  ile  kamu bürokratları  arasında gerilimli bir yönetim-sellik ilişkisinden söz edebiliriz. Rasyonalitesini yitiren bürokrasi ve bir  statü egemenliğine   (atanmışlar iktidarı)  dönüşen bürokratik yapılanmalar, bir takım fren mekanizmaları ile seçilmişlerin icrai etkinlik ve motivasyonlarını

Millî Demokratik Yurtseverlik

Resim
Yükü ağır bir coğrafi yazgıya  hükümlü;  derin bir tarihsel misyona  yükümlü  olan Aziz Milletimiz, siyasi tarihinin her bir kırılma evresini yeni bir  varoluş hamlesine  dönüştürebilme cesaretini ve kudretini gösterebilmiştir. Sömürü, kuşatma ve işgal girişimlerine karşı toplumsal ve siyasal benliğini bütün hücrelerine kadar harekete geçirerek  varoluşsal bir mukavemet azmi ve mücadele cesareti  sergileyebilmiştir. Kurtuluş mücadelesi ve kuruluş hamlesi ile Anadolu coğrafyasında inşa ettiğimiz Cumhuriyetimiz, bu  çilekeş mukavemetin tarihsel bir anıtı  olarak kaydedilmiştir. Bu kadim coğrafya, köklü tarihsel derinliği ve engin kültürel birikimi ile kıtasal/fiziksel sınırlarını aşan bir  ufka  ve boyuta sahip bir medeniyet coğrafyasıdır. Bu medeniyet coğrafyası, yirminci yüzyılın başında  hegemonik emperyal güçlerin  topyekun işgal hamlesine maruz kalmıştır. Sömürgeci işgal girişiminin kirli emeli, bu coğrafyayı  ‘merkezsizleştirme’ ve ‘yurtsuzlaştırma’  olmuştur. Bu sömürü eme

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi

Resim
Anayasa Değişiklik Kanununun 8. maddesi, mevcut anayasamızda  ‘sorumsuz olan’  cumhurbaşkanının  ‘görev ve yetkilerini’  düzenleyen 104. maddesine ilişkin bir değişiklik öngörmektedir. Bu değişiklik,  tek başlı yürütme erkinin icrâî görev ve yetkilerini   ‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine’  uygun biçimde yeniden düzenlemektedir.  Atipik parlamenter  sistemimizde  ‘vesayet muhafızlığı’  payesi verilen cumhurbaşkanlığı makamının yetki alanı,  yetki-sorumluluk dengesi  doğrultusunda başkanlık sistemine uygun şekilde yeniden tanzim edilmektedir. Bu çerçevede, cumhurbaşkanının yürütme yetkisine ilişkin konularda  ‘Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’  çıkarabileceği öngörülmüştür. Kararname yetkisi,  başkanlık sistemine özgü  yönetimsel bir enstrüman  olarak ortaya çıkmıştır. İlgili sisteme özgü bu doğal yetki, doğrudan demokratik meşruiyete sahip olan tek kişilik yürütmenin kendi erksel alanına ilişkin öngörülmüş bir yetki olup,  ‘yönetimin etkinliğini ve hesap verebilirliğini ’ temi

‘Tarafsızlık’ Mistifikasyonu: Partili Cumhurbaşkanlığı

Resim
Anayasamızın 101/4. maddesi ‘ Cumhurbaşkanının tarafsızlığını ’ temine yönelik olarak şu düzenlemeyi getirmiştir:  ‘Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir...’  Referanduma konu olan ‘Anayasa Değişikliği Kanunu’ ise Cumhurbaşkanının partisi ile ilişiğinin kesilmesi yükümlülüğünün kaldırılmasını öngörmektedir. Bunun üzerinden cumhurbaşkanının  ‘tarafsızlığı’ ve ‘partili olması’  tartışması yürütülmektedir. Zihinsel kodları açısından değerlendirildiğinde bu tartışma, siyaseti ve siyasi partileri  epistemik bir güvensizlik  üzerinden tanımlamaktadır. Yüceltilen  bürokratik iktidar  karşısında güvensizliğe mahkûm edilen  siyasal iktidar,  halk iradesini temsiliyet noktasında sistematik biçimde zaafa uğratılmaktadır. Bu  güvensiz politik episteme,  1961 ve 1982 Anayasaları ile kurulan vesayet düzeni adına  toplumu depolitizasyona  tabi tutmayı amaçlamıştır. Vesayet düzeni,  siyasal iktidarın  sürekli biçimde erimesine yol açan  ‘merkezkaç güç’  olarak tahkim edilm

Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar

Resim
Halk oylamasına sunulacak olan  ‘Anayasa Değişikliği Kanunu’ , yalnızca hükûmet sistemi reformu değil; bunun yanı sıra  ‘siyasal temsil (milletvekili sayısı) ve seçilme hakkı (yaş)’  gibi  siyasal haklara  ilişkin de düzenlemeler içermektedir. Bu çerçevede ilgili kanunun ikinci maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilecek üye sayısını 550’den 600’e çıkarmayı öngörmektedir. Demokratik temsil hakkı açısından önem arz eden  ‘Milletvekili sayısını’  düzenleyen  1982 Anayasasının 75. maddesi  ilk hâlinde temsilci/parlamenter sayısını  400  olarak belirlemiştir. O dönemde ülkemizde seçmen sayısı  20 milyon  civarındadır.  1987  yılında ilk kez değişikliğe uğrayan bu maddede milletvekili sayısı  450’ye  çıkarılmıştır. Bu dönemde ise kayıtlı seçmen sayısı  26,4  milyondur. Daha sonra  1995  yılında ikinci kez yapılan değişiklikle TBMM  ‘550 milletvekilinden oluşur’  şeklinde düzenlenmiştir. İlgili dönemde seçmen sayısı  34,1  milyondur. Bugüne geldiğimizde ise  temsilî vekalet soru