Cumhurbaşkanlığı Sistemi: Aktif Yurttaş-Etkin Siyaset-Katılımcı Demokrasi
Halk iradesine sunulacak olan Cumhurbaşkanlığı sistemi reformu, temsilî demokrasi pratiğimizin üretmiş olduğu krizleri minimalize etmek adına, yeni bir demokratik açılım hamlesine tekabül etmektedir. Bu model, farklı bir tarz-ı siyaset iddiasıyla erkler arası ilişkilerin tanzimiyle organik düzeyde yeni bir demokratik yapılanmaya karşılık gelmektedir. Bu, siyasal alanı tüm aktörleri ile yeni bir biçime sevk edecek bir reform sürecidir. Kamusal siyasetin yeniden yapılanması için bir milat teşkil edecek olan bu model, siyaset kültürümüzde bir dönüşümü beraberinde getirecektir.
Bu dönüşüm, özgün bir politik modus vivendi var ederek, siyaset pratiğini ve kültürünü yeni bir demokratik kurumsallaşma modeli ile
arındıracaktır. Yasama ile yürütme erki (Cumhurbaşkanlığı) arasında
öngörülen keskin fonksiyonel ayırım, yasama meclisi üyelerinin
mesailerini bizatihi yasama işlemine hasretmelerinin önünü açacaktır.
Yasama erki, yürütme erkini denetleme işlevinin yanı sıra, asli bir
işlev olarak uygun kamu politikalarının tayin edilmesine öncü olacak yasama faaliyetlerini üstlenecektir.
Mevcut parlamenter sistemde yasama ile yürütme erkinin iç içeliği, sorunlu politik pratikler üretmektedir. Öyle ki, Hükûmet ile Halk arasında Milletvekilleri, kişisel
beklentilerin karşılanması (iş bulma/takibi, bürokratik sorunların
çözümü gibi) misyonuna zorlanmaktadır. Özellikle daha dar seçim
bölgelerinin temsilciliğini üstlenen milletvekillerinin seçmenleri ile
olan ilişkileri bu minvaldedir. Daha geniş ölçekli seçim bölgelerinin
milletvekilleri açısından ise, vekalet sorumluluğunun buharlaşma durumu kendisini göstermektedir.
Yürütme erkinin yasama meclisi içinden çıkıyor olması, politik rekabetin sığlaşmasına ve
gerilimlere yol açabilmektedir. Bu durum, milletvekili listelerine
girebilme ve ardından bakan olabilme mücadelesi şeklinde tezahür
etmektedir. Yasama etkinliğinin saygınlığını muhafaza edecek bir politik
tutumun geliştirilmesi güçleşebilmektedir. Bu yönüyle Cumhurbaşkanlığı hükûmet modelinin getireceği sistem, iddia edildiği üzere yasama erkinin pasifize edilmesini değil, tam
tersine güçlendirilmesini öngörmektedir. Bu sistemde her bir erk, kendi
içinde güçlendirilmiş fonksiyonel bir otoriteye ve etkinlik alanına
kavuşacaktır. Kuvvetler ayrılığı sisteminin rasyosuna uygun biçimde her
biri, yapısal anlamda özerk ve güçlendirilmiş bir otorite alanı olacaktır.
Atanmış bürokrasinin hegemonik iktidarı, yasama erkini bloke eden içkin bir otorite inşa etmektedir. Bu içkin otorite ancak, siyasal iktidarın yasama ve yürütme ayağında özerk biçimde otoritesini/gücünü konsolide etmesi yoluyla
dağıtılabilir. Önerilen sistemde, her iki erk için doğrudan ve bağımsız
seçim yapmak suretiyle, halk ile bu iki erk arasında çift yönlü bir demokratik meşruiyet ve toplumsal sözleşme ilişkisi kurulmaktadır. Bu durum, temsilî demokrasinin üretmiş olduğu temsiliyet ve meşruiyet krizini onarmaya yönelik bir imkân var edecektir.
Bir yönetim şekli olarak demokrasi, aynı zamanda bir siyasal ahlak biçimidir. Bu siyasal ahlak; ‘sözleşme, temsil etme ve yönetme süreçlerini’ kapsamaktadır. Bu süreçlerin temel dinamiğini ise güven unsuru oluşturmaktadır. Güven siyaseti, önce
tekil olarak insana ve halka; sonra halkın beğenilerine ve siyasal
tercihlerine itimat etmeyi; ve bu güven duygusunu zedelemekten kaçınmayı
gerektirir. Ancak çok partili yaşama geçtiğimiz günden bu yana siyasi
tarihimiz, güven ilkesini zedeleyen olaylara (Güneş Motel olayı gibi)
tanıklık etmiştir. Siyasi tarihimizde yaşanan bütün güven bunalımlarına
ve krizlere rağmen, Türk halkının demokrasiye olan bağlılığı artmıştır.
Türk halkı, ilkini 1950 seçimlerinde gerçekleştirdiği ‘demokratik devrimin’ ikinci fazını, 15 Temmuz darbe girişimi karşısında gösterdiği aktif direnme refleksi ile sergilemiştir. Dönem, ‘aktif yurttaşlık’, ‘aktif temsiliyet’ ve ‘etkin siyaset’ dönemidir.
Zira artık, siyasetçi ile halk arasındaki iletişimsel ve duygusal
mesafe tümden kapanmıştır. Bu fiili duruma uygun biçimde siyaset alanı
kendini tüm aktörleri ile yeniden tanzim etmek durumundadır.
Sonuç olarak, ‘bürokrasi ile iktidar bölüşümüne’ dayanan geleneksel siyaset anlayışı, halk ile siyasiler arasında doğrudan bir katılım ilişkisine dönüşmüştür. Cumhurbaşkanlığı sistemi, katılımcı demokrasinin asli öznesini oluşturan aktif yurttaşların, temsilî demokrasinin katılımcı demokratik vizyona sevkini mümkün kılacaktır.
02.02.2017